Yalancının Mumuna Çakmak Olmak

”Kimseye güven yok mu bu hayatta?” dedi bir arkadaşım… Durdum, düşündüm, ”kavun değil ki koklayalım, tanımak için zamana ihtiyaç var insanları ama bazısını da maskesinden göremiyoruz’’ dedim, eee ne yapacağız o zaman? Yine işimiz iş… Maskesini gördüğümüz zaman da, ne yaşına, ne yaşanmışlığına, ne de kalıbına yakıştıramıyoruz, direniyoruz bazen bile bile yalanlara.

İnsan, kendini güvende hissetmediği, korktuğu ve başa çıkamadığı komplekslerine esir düştüğü zaman, yalan söyler. İnsan ilişkilerini kökünden sarsan en feci şey, yalana bağlı güven kaybıdır ve ne yazık ki olabilecek tüm güzellikleri yok edeceğini düşünmeden, kolaya kaçmak, konfor alanından uzaklaşmamak için, çoğu insan yalan söylemekte. Zaman kazanıyorum zannederken, hem karşı tarafın boş yere zamanını tüketiyor, hem de haysiyetini yitirdiğiyle kalıyor. İnsan, karşısındakini doğası gereği kendi gibi görmeye müsait olduğundan, duyduğuna inanmak, gördüğü kalıba da teslim olmak istiyor, oysa gördüğün sadece senin yarattığın ve karşı tarafta olması gerektiğine inandığın bir şahsiyet olup, gerçeğiyle örtüşmüyorsa, hayalkırıklığı denilen yakın dostumuz, çat kapı geliveriyor. Buyursun gelsin, bir ilizyon ile yaşamaktansa, yeni hayaller kurmak, herzaman verilmiş sadakamız olsun.

Bu hafta, yalan söylemekle ilgili araştırma yaparken, karşıma çıkan bir makalede, etrafımızdaki her 4 kişiden 1’inin psikopat olduğunu okudum. Psikopatlık, zannedildiği üzere, sözel ve fiziki olarak şiddet içeren davranışlar sergilemekten ziyade, gayet sakin ve aklı başında bir sosyal profile sahip olup, başkalarının hayatını sakince çökertebilme potansiyelini de taşıyor. Bu, yakın çevremizde tanıdığımız, hatta günlük hayatta sık rastladığımız, ‘’şimdi bunu neden yaptı?’’ diye, tutarsız ve panik davranışına anlam veremediğimiz kişilerde, biraz kafa patlatırsak gözlemleyebileceğimiz bir durum. Yakınımızdaki bu sevimli psikopatların, bence en belirgin özelliklerinin başında;
*Gereksiz yalanlar söylemek
*Köşeye sıkışınca gösterilen yüksek egosantrik reaksiyonlar ya da kaçış
*Yalan söylerken parçalanan edebiyattan, yakalanınca, terminoloji kıtlığına maruz kalmışcasına eser kalmaması
*Her soruyu hesap soruluyormuş gibi algılamak ve paniklemek
*Yüksek özgüven ve aşağılık kompleksi arasında bilinçsiz dalga sörfü yapmak
*”Ben asla yalan söylemem’’ cümlesiyle yatıp kalkmak
*Doğruyu söylerken bile eksik bilgiler vermek, tedirgin olmak
*Anlattığınız şeylerden farklı anlamlar çıkartmak
*Kendini olmadığı biri gibi tanıtmak ve işin kötüsü buna kendisini de inandırmak …
gibi durumlar geliyor …

Çoğu zaman bunları analiz etmekte güçlük çekebiliyoruz. Benim gözlemlediğim bir takım vakalardaysa, yalan söylemek bu tip insanlarda refleks haline gelmiş olmakta ama ilginç olanı, anlattıkları hikayelerin yüzde 40’ında doğruluk payı bile bulunmakta. İşin tehlikeli kısmı da buradan kaynaklanıyor. Yalanla işi olmayan insan, enerjisi gereği, yalanı tonlamasından, tutarsızlığından, gereksizliğinden tanıyor, ancak bu psikopatlarımız bize, ”ben mi şüpheci biri oldum?’’ diye kendimizi sorgulatacak davranışlar sergilemekteler. Örneğin: Gidiyorum dediği yer doğru ama orada bulunma nedeni yalan ya da gittiği mekanın yeri yalan ama birlikte olduğu kişiler doğru, anlattığı hikaye doğru ama kendisinin içinde bulunduğu durum yalan gibi… ‘’neden” diye sorgulasanız, sizi de altedebilecek, ancak ve ancak psikoterapiyle çözülebilecek bir rahatsızlık hali. Kişiyi biraz yakından tanıyorsanız ve hatta sevdiğiniz de biriyse, yalanı neden söylediğini bile, bilir hale geliyorsunuz. Oysa, siz onu olduğu gibi, tüm yetersizlikleriyle ve kusurlarıyla kabul edebilecekken ve sevebilecekken, uyduruk bir yalanla böylesine kolaya kaçış, ihanetlerin en büyüğü halini alıyor, üzüyor, yaralıyor, ”beni hiç mi tanımamış’’ a kadar vize veriyor…

ÇÖLDE RASTLADIĞIN KUTUP AYISI İLİZYONSA?
Biliyorum, zamanınızı acımasızca çalan herkese kızgınsınız, size yalan söyleyen, maskeler takan, foyası çıkmaya yüz tutunca kaçan insanları nasıl affedeceğinizi bilemiyorsunuz. Oysa, modern tıp, bize çıkış yolunu veriyor. Çare tedavi tabii ki, sizin yapabileceğiniz bir şey yok. Kötü insanlar değiller aslında, sadece hastalar. Karşısındakine verdiği zararın farkında olmayacak kadar hasta olan insanları tedavi etmeye soyunmaktır asıl büyük zaman kaybı, affetmeniz gereken de (tüm bunların kendinize yapılmasına izin vermeye devam ettiğiniz sürece) siz olursunuz nihayetinde. Dolayısıyla şifasını bulamamış insana, sadece dua edin derim. Çünkü kimse kimseyi rızası olmadan tedavi edemez, etmemeli de…”Bir yalandan bir şey olmaz” deyip, görmezden gelip, iletişime devam ettiğinizde, o kişinin bilinçaltında yatan kompleksini, korkusunu, bastırılmış öfkesini, geçmişinde yüzleşmekten kaçtığı ve kesemediği göbek bağlarını da, kendi babanızın malıymış gibi hayatınıza katmış olursunuz. İyi günlerde kullanın!

Yalan, negatif bir eylemdir ve bunu yalan söyleyen de gayet net bilir. Yalan makinaları, vücudun gösterdiği negatif tepkileri ölçerek çalışmaktalar. Yalan söyleyen, içten içe, karşı tarafa yalanını yutturmak istiyor olsa da, karşı taraf yutunca, olayın bir kıymeti kalmaz. Tıpkı almayı çok istediğimiz bir eşyayı, aldıktan sonra çok da önemsemememiz gibi… Kendiyle meselesini çözememiş, komplekslerinden ve korkularından arınamamış insan, kendini başka biriymiş gibi yutturmaya çalışırken yaşadığı adrenalini, bunu elde ettikten sonra yaşamaz. Çünkü aslında kim olduğunu o biliyor ama siz bilmiyorsunuzdur. Yani, aslında onu değil, size yutturduğu kişiyi sevdiğinizi bilir filmin sonunda ve dolayısıyla yine tatmin olamaz. İyi ihtimalle ”sorun sende değil bende” masalı ya da ”ben sana layık değilim’’ farkındalığı, önünüze sunulur. Kötü ihtimal psikopatlarımızsa, bastırılmış komplekslerini karşı tarafa kusmaya başlarlar, aslında hayranlık duyduğu yönlerinize bile kulplar takar, erişememişliğinin doruklarında nöbet geçirirken, ortalık yangın yerine dönüverir. Siz de, ne olduğunu anlayamaz halde ‘’kimseye güven yok mu bu hayatta?’’ adlı filminizin setine geri dönersiniz. Yaşadığınız güzel günler, sizin kendi ilizyonunuz, o ise, inanmak istediğiniz hayali bir insandan ibarettir artık sadece… Şimdi burada suçlu kim??? Detaylara takılmamayı başarırsanız, ‘’YALANCININ MUMUNA ÇAKMAK OLMAK” misyonunu üstlenen, o sevgiyle çarpan kalbinizden mütevellit suçlunun, kendiniz olduğunu görürsünüz…

Çok üzülmeyin, tüm yaşadıklarımız birer tecrübe, bazı insanlar sınav, bazılarıysa hediye. Güven, Dünya’nın en güzel hissiyatı ve neyse ki etrafta mutlak güvenle sarılabileceğimiz, sağlıklı insanlar var. Aramızdaki psikopatlardan kurtulmak içinse, çölde rastladığınız kutup ayısının ilizyon olduğunu çabuk farketmek ve çakmak olmak yerine, yalancının mumunu çok vakit kaybetmeden üflemek, modern tıp’a bir alternatif olabilir bence. Üflerken, bir de dilek tutun, rüyalarınız yüzde yüz ‘’GERÇEK’’ olsun…
Ben rüzgarım, ya siz?

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)