Tutuştuğumuza Memnun Oldum

Ne güzel dinliyordu. Aklımda kalan bu oldu. Bazen beni dinlemiyor da içimi mi görmeye çalışıyor diye düşünmeden edemiyordum anlatırken… Ben anlattıkça anlattım, bende kalmayan yaşlarını kendi gözüne doldurdu, yerime gözü dolan bulunca o an bende zaman durdu, belli etmedim. Çünkü herşey yalan. Zaman yalan, zamansızlık yalan, düş ve gerçek yine elele, kıskıs gülüyorlar bize. Hangisinden vazgeçsek diğeri yarım kalıyor. Gerçeklerden korkarak düş kuramıyor insan ya da bir düşe tutunup, gerçeği yok sayamıyor. Biliyorum bunlar hep sınav, ben cevaplarken başkasının eksik kağıdını da tamamlamak için bu kesişmeler. Yollar boş yere birleşmez, kimse kimseyle boş yere kavuşmaz. Tam da olması gereken anda, olması gereken yerde, olması gerekenleri anlatırken bulursun kendini. Bir hayata dokunayım derken, seninkine beklenmedik bir el, bir çift dinleyen göz değer de, tek diyebildiğin “memnun oldum” olur… 

En son kimi tanımaktan gerçekten memnuniyet duydunuz? Gerçekten tanımaya çalıştığınız kim var? Sizi, sözünüzü kesmeden en son kim dinledi? Cevap vermek için değil ama sizi anlamak için… Yerinize ağlayanınız oldu mu hiç? Beklentilerini bir yana bırakıp, hesapsız, kitapsız, menfaatsizliğiyle yine de yanınızdan hiç gitmek istemeyen biriyle saatlerce konuşabildiniz mi şu aralar? “Olmuyor, öyle insan mı kaldı?” demeyin. İnsan çok da, insana insan olduğunu hatırlatacak yerlerimizi biz öldürdük, farkında değiliz. Kafayı çok şeye takıyoruz, stresten boynumuz tutuk ama asıl takılacağımız güzel detaylara yer bırakmadık beyinlerde galiba. Güvensizlikten yakınırken, karşı tarafa güven vermeyi denemiyoruz bile. Almadan verenlere deli gözüyle bakılır oldu. Oysa bir uzatsanız elinizi, kalbinizi, dünya nasıl da değişiyor göreceksiniz. “Ona güven olmaz” dedikleri kim varsa, en güvenilir insana dönüşecek, inanın. 

Siz kimsenin ipiyle değil, kendi kalbinizle inin her kuyuya. Siz izin vermedikçe kimse tarafından kırılamayacağınızı bildiğiniz kadar, siz izin vermedikçe sevilemeyeceğinizi, güven vermedikçe güvenemeyeceğinizi de biliyor musunuz? Ne ara unuttunuz? Çok canınız yandı, vazgeçtiniz sevmekten de, güvenmekten de, öyle mi? Herkesi aynı kefeye koyup, önyargılarınızla boğuldunuz, öyle mi? Çektiğiniz acılardan yaptığınız çıkarımlarla, bir daha kimseye şans vermemeyi, güvenmemeyi, içini açmamayı, kasmayı, zırh giyip bozuk para gibi zaman harcamayı büyümek sandınız, öyle mi? O zaman siz de kirlenmiş olmuyor musunuz? Kötülüğün üzerinize sinen karanlığına neden yol vermiyorsunuz? Kötü olan siz değilsiniz halbuki, olan herşey geçti, bitti, neden hâlâ misafir gibi ağırlıyorsunuz? Önlem olarak mı? Geçmişi unutmayayım ki, bir daha aynı şeyler başıma gelmesin endişesiyle yaşarken, içinizdeki karanlığın yüzünüze vurduğunu ne zaman göreceksiniz? Aynada kaybettiğiniz aslınızı, bir çift sizi dinleyen gözde bulabileceğinizi biliyor musunuz? İzin verin artık, kendinize izin verin, öfkenize, acınıza, kuruttuğunuz gözyaşınıza da yol verin…

Hediye

“Merve yine Pollyanna’ya bağladı” diyenleri şöyle alalım, bilakis yine ucundan kıyısından alakam yok. Size kişisel gelişim diye yutturulmaya, pazarlanmaya çalışılan tüm genellemelere karşıyım. Ben hâlâ insanın kendi yolunu ancak ve ancak kendi iç sesiyle, kendi ışığıyla bulabileceğine inanıyorum. Önünüze geleni affedin de demiyorum. Affetmeyin, sadece defedin gitsin. İstemiyorsanız, kendinizi de affetmeyin  ama olanı biteni, olan zamanda bırakmayı bilin. Yeni size kucak açın. Eskisiyle küsseniz de olur. Yenilikten korkmazsak çıkış var o derin kuyulardan. Ona güveniniz kırıldı diye, gözünüzün önündeki yeniliklerden acısını çıkartmayın. Başınıza gelenleri paylaşın, utanmayın, korkmayı geçmişte bırakıp, yüzleşmelere doyamayın. Yaşadıklarından korkup, kendinizi kapatmayı kişisel gelişim sanıyorsanız, içinizde aradığınız o sevgiyi asla bulamayacaksınız. Size “sevgi içimizde” diyenlere kanmayın, ben şahsen içimde tutmuyorum. Sevgi, kendinizi başkasının gözbebeğinde görebilmekte, anlattığını yargılamadan dinlemeyi bilende, “aslında yanından hiç gitmek istemiyorum” diyebilende, almadan verende, yerinize ağlayabilende, sadece elini tutup, “memnun oldum” diyebilende, bir yaz akşamını saatlerce konuşarak paylaşabildiğinde saklı. 

Orta yerinde gecenin, hediye gibi yıldızlar, hediye gibi şarkılar, hediye gibi gözler… Duyuyor musun? Masallar yandı karanlığa! Belli belirsiz bir akşamüstü, yine elimden tutsan da memnun olsam tutuştuğumuza… Kâfi değil mi? Bu yol ormana çıkar mı? Soru ekini atalım mı? 

Birleşik yazılalım. Sustur şehri, yine beni dinle, gözbebeğinde biraz kendimi bulacağım. 

Ben hediyeyim, ya sen? 

                                   Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU 

[email protected]

[email protected] 

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)