Torpilim Mustafa Kemal’den

Susturulan müzik değil, zihinler bence. Öncelikle müzik nedir, hayatımızdaki yeri ne kadardır, müzisyen kimdir, hayatını nasıl geçirir, tekrar düşünmek gerekiyor. Ülke gündemine düşen hertürlü vahim olayda olduğu gibi, bu yaz da fatura malum sebeplerden ötürü yine müziğe, müzisyenlere ve müzik emekçilerine kesildi. Tabii ki susmuyoruz, Müyap ve Müyorbir gibi meslek birlikleri de çeşitli ‘’hashtag”ler ile sosyal medya üzerinden, konuyla ilgili farkındalık çalışmaları yapmaya başladılar sağolsunlar. Evet müzik susturulamaz, ama önü kesilir, çünkü her ne kadar olayı devlet meselesi gibi görsek de, aklı başında müzik dinleyicisinin bile konuyla ilgili bakış açısında eksiklikler olduğunu gözlemlemekteyim.

Geçen gün, aslında müzisyenleri destekleyici bir cümle kurmak isteyen biri, ‘’insanların, böyle zamanlarda eğlenmeye de ihtiyacı var’’ dedi. Dediğinde yanlış bir şey yoktu aslında. Evet moralleri yüksek tutmak lazım, ruhumuzu beslememizde en büyük besin kaynağımız, sanattır. Lakin şöyle bir şey var ki ; Müzik, sadece eğlence aracı değildir! Müzik, onu icra edenler tarafından, eğitimine ve gelişimine, ömürlük başkoyulan bir meslektir. Dinleyicinin huzuruna sunulana kadar, yaratıcısı ya da yorumcusu tarafından üzerinde titizlikle çalışılan, bu ön çalışma içinse gökten zembille maaş alınmayan, manevi tatmine ulaşıldıktan sonra ulaştırma kaygısı güdülen, Dünya’nın en özel mesleklerinden biridir. Bunca emeğe rağmen bir de duyduğumuz, ‘’ 2 saat sahne yaptı, bir Dünya para kazandı’’ saçmalıkları kol gezmekte… İşte bu bakışaçısıdır müziği susturan, müzisyeni küstüren.

Belki bizi sahnede 2 saat gördün ama o ’’2 saat’’ diye küçümsediğin performans için:
*Sen evinde pineklerken, sabahın körüne kadar provadaydık.
*Üstelik yalnız değildik, orkestrasından-şan dersine, dans dersinden, ‘’aman da aslında yakından fit değilmiş’’ dememen için sporuna, kostümünden-saçına-makyajına kadar ( ki bunlar en kolay kısımları), parasını da cebimizden ödeyerek huzuruna çıktık.
*Bir konser organizasyonu için kaç kişinin çalıştığını,ekmek yediğini ve tüm bu insanlardan da sanatçının sorumlu olduğunu söylememe gerek bile olmamalı aslında ama yine de 2 saatlik iş diye kestirip atanlara, üşenmeyip bunu da yazayım dedim, gözleri doysun, bıraktım buraya…
*Yine sen evinde uyurken, ‘’ne şarkı yazmışsın be’’ dediğin şarkıları yazmakla meşgulüz çoğu zaman, bunun karşılığıdır belki o ’’2 saat” diye kestirip attığının kaşesi cancağızım, bunu da bıraktım, lazım olursa sarıl sarmalan!
*Sen bizi tatilde sanarken de çalışıyoruzdur aslında. Enstrümanımızla, o yoksa bir adet nota kağıdıyla, kayıt cihazıyla ve senin farketmediğin ama bunca gelişmiş teknoloji sayesinde, aranjelerimizi de mail aracılığıyla titizlikle takip edip, hatta canlı kayıt çaldırıp, yine mail aracılığıyla dinleyip, işlerimizi devam ettirebiliyoruz. Üstelik bunların parasını da cebimizden ödüyoruz(sözüm sponsoru olanlardan dışarı). Bize her ay düzenli maaş yatmıyor, ama düzenli olarak ürettiğimizi sana sunmak için, yine para harcamamız gerekiyor. Üstünkörü yazmak gerekirse, albüm prodüksiyonu, klip, fotoğraf ve hertürlü promosyon giderleri.. Gerisi kalbine inmesin kıyamam, bu kadarını bil yeter.

YOLUNU SEÇ

Keşke tüm bunlar olurken de yanımızda olup, kronometreyi çalıştırsa birisi ve o zaman saat hesabı yapıp, alma-verme dengemiz hakkında ahkam kesebilse. Kesemez, söylediğinden utanır bilse, ah biraz da konuştuğu kadar bilse keşke… Yaşaması ve öyle anlaması lazım. Kendi yorgunluğundan ve çalışma temposundan yola çıkarak bu çıkarımı yapanların atladıkları şey, yoktan var etmenin, herkesin harcı olmayan bir mesele olduğudur. Bir müzisyen olarak, herzaman tevazu ve güzel ahlak sabibi olmaktan yana biri oldum, halkın karşısına çıkan insanın da böyle olması gerektiğine inanıyorum ancak, yaptığımız işin ”sabah 9 akşam 5” aralığında yapılan işler ile kıyaslanmasını sonuna kadar saçma ve sığ bulmaktayım. Herkesin emeğine, mesleğine ve tercihine saygım sonsuz, ancak lütfen 7/24, sigortasız, çoğu zaman gözönünde olmanın bedelini kıskançlıkla ödediğin, ömrünü eğitimine ve üretimine adadığın, sonunda emekliliği ve primi olmayan, tamamen bedensel ve içsel yeteneğin doğrultusunda fiziksel ve ruhani performansına dayalı olan, tatili, bayramı, sevgililer günü dinlemeden çalıştığın ve buna da ”cukkayı doldurdun” gözüyle bakılan, herkese faydası olsun diye kalpten paylaşılan bir mesleği, artık diğer mesleklerle kıyaslamayın! Evet, bir müzisyen belki senin bir aylık maaşından fazla kazanıyor olabilir, ama onun yaptığını senin yapman imkansız olduğu için bu böyle. Lütfen elinize mikrofonu alıp, karaoke hariç bir sahneye adım atın bir gün. Nota yazın, virtiöz gibi enstrüman çalın demiyorum, sadece bunu yapın ve öylece topluluğa bakın. Sonra, sakin huzurlu hayatınıza geri dönün;)

Bence ‘’ne para kazandı be’’ demek yerine, kimleri baştacı ettiğimizi, neler dinlediğimizi, sevdiğimiz sanatçının bile yasal-dijital albümünü değil de ‘’en bedava nerden dinlerim’’ arayışımızı sorgulamamızda fayda var. Sevdiğin şeyi bedava almak, onu öldürmek demektir. Sana bu ay maaş vermeyelim dense, ne kadar daha o şirkette çalışabilirsin ey güzel kardeşim? Biz kazanmadan da üretmeye devam ediyoruz çoğu zaman. Ülkemizde oturduğu yeri bıraktım, yattığı ve uyuttuğu yerden ülkeyi satın alanların gırla gittiği bir yüzyılda, sanatçının kazandığı paraya dil uzatmak, hangi bastırılmış kompleksin ürünüyse, bir an önce kurtulunmasını dilemekteyim. Bir türlü huzura kavuşmamış telif meselelerimiz, kendi koydukları kotaya göre, yeterli tıklanman olmadan sanatçıdan sayılmadığın bazı meslek birliklerimiz, sanatçıya yatırım yapmadan üzerinden para kazanmaya çalışan yapımcılarımız, sanatçının projelerini seyircisine yayabileceği bazı mecralardan talep edilen astronomik ücretler ve bir sanatçıya ”2 saatte Dünya’yı kazandın’’ diyebilen şuursuzlarımız olduğu sürece, bizim güzel ülkemizdeki müzik zaten solunum cihazına bağlı yaşamaktadır. Müzik susturulamaz ama müzisyen küstürülür, çok iyi müzisyenlerin köşesine çekilip küsmelerinin sebebi de, bu yazki ülkesel mevzular değil, ne ara bu hale geldiğini anlayamadığım boyuttaki yozlaşmışlığımızdır.

Bir toplantı sırasında ‘’Efendim, sanatçı misafirlerimiz müsaadelerinizle,elinizi öpüp, ayrılmak istiyorlar’’ diyen yaverine, ‘’Ne münasebet! Olur mu öyle şey?! Sanatçı el öpmez! Bilakis, sanatçının eli öpülür! ‘’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve sevgiyle anıyor ve kendimizi bu bilinç ve farkındalıkla baştan yazmamızı diliyorum. ‘’Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkar olamazsınız! ’’ diye de ben söylemedim, söyleyenin de sonsuza dek yalancısıyım çok şükür! İçinizdeki müzik hiç susmasın, nihayetinde sanat hep yaşar, kararttığımız bir ruhla, sanatsız ve anlamsız yol almaksa, tamamen kendi tercihimizdir.
Hayırlı yolculuklar herkese.

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)