Sektörün Batsın Yapamayancı!

 


Bilgisayarıma güncelleme yaptım, uzundur şikayet halindeydim, ” yok yavaşladı, yok kafayı yedi ” diye, belkide gözüme eski gözüktü artık, bakmaya alıştığım hali… Dedim söyleneceğime, yenileneyim. Kolay olmadı tabii, bir sürü programım sizlere ömür, yenilerini almam lazım. Sosyal medya sağolsun, serzenişimi duyan mesaj attı. Genel olarak, yorumlar hep, bit pazarına nur yağdırmak yönünde. Yani, ‘’yeni program alma, eski sürüme geri dön’’ tavsiyeleri havada uçuştu. Tabii ki, dönmedim, dönmeyeceğim de. Değişim böyledir işte, yeniliğe ayak uyduramayana zor gelir. ”Bedel ödemeyelim de, ne olursa olsun” derken geçen ömrümüzü, eskilerle çürüterek, en büyük bedelleri öderiz. Ne mutlu farkında olana! Hem gelişmek isteyip, hem değişimden korkmak olur mu? Olmamalı. Kolaya kaçmaktır, asıl hayatı zorlaştıran…
Hemen açıyorum mevzuyu;

Müzisyen olmam sebebiyle, içinde bulunduğum ‘’sektör’’ diye adlandırılan manasız sitemin içinde, solistinden tut, eser sahiplerine kadar, aklı selim tüm müzisyen arkadaşlarım şikayetler diyarında yol almaktayız. Sorsan, yapımcısı da hep ağlar, ‘’hiç satış yok’’ der ama ayda 10 adet, hiç masraf yapmadığı albüme hazır şekilde sahip olup, bünyesine katar. Canım bir şirket kurmak ne büyük mesele sen bilmiyorsun Merve, vergisi var, bandrolü var, telif ödemesi var, varoğlu var diye, sayar da sayar. Memnun oldum, ben de Çaloğlu! ”Kardeşim, o masrafları da yapmayacaksan, zaten git nalbur aç” diyen çıkmaz. (Buyurun taze çıktım)

Öylece kala kalırız. Çünkü evet sistem kötü, sektör battı, albüm satışı yok, hepimiz aynı çaresizlik havuzunda boğulmamak için yüzmeye çalışıyoruz. Serbest yüzen, kendi stilini farkeden kazanacak ama ne zaman, ben de meraktayım. Geçenlerde meslek birlikleri, Youtube’dan toplamaya çalıştıkları telifleri, eser sahiplerine dağıttılar. Sonuç: Yine mağduruz. Youtube, ne yazık ki, eser sahibine değil, yapımcıya para kazandırıyor. Yasalar ne işe yarıyor, yasa var mı, bilemiyoruz. Yani, yapımcı derken;

Genelde biz sanatçıların kendi çalışıp, kazanıp  ya da kimseye hesabını vermek zorunda olmadığımız, varolan paramızla hazırlayıp, sonra da, şirket kurmakla uğraşmamak için kendi ellerimizle, bize hiçbir masraf yapmayacak olan yapımcılara teslim etmiş olduğumuz albümlerimizin, sözde yapımcılarından bahsediyorum.

Klibine kadar kendi cebimizden harcadığımız yapımları, bir başkasının şirketinden çıkartmak gibi alışkanlıklarımız var. Dolayısıyla o klipler de o şirketlerin açmış oldukları YouTube kanallarına konuyor. Şirketle satış sözleşmesi imzalayan akıllı sanatçılar hariç, tüm parsayı yapım firması toplamakta. Tüm tıklar, kağıt üstünde yapımcımız gözüken ama hiç bir şey yapamayancılarımıza gidiyor. Sonra biz ne yapıyoruz?  Şikayet ediyoruz…..

Peki biz salak mıyız? Hayır salak değiliz, biz sanatçıyız. Sanatçı sanatını yapmalı, tüm bunlara aklı ermek zorunda değil. Yapım kısmını, evet, yapımcılar yapmalı. Ama gerçekten yapabilmeli! Elini taşın altına sokabilmeli, kendine sunulan yapıma ortak olabilmek için, o da para harcamalı ki, satışa ortak olabilsin. Mantıken böyle ilerlemeli ticaret dediğin şey. Sanatı da, ticari kısmını da biz halledip, siz yapımcılarsa, sadece yerseniz olmuyor. Oluyor da, ayıp oluyor, gaz yapıyor, mideniz ağrıyor, göbeğiniz şişiyor. Haa ‘’canım ne satıyor ki, ne yiyoruz?’’ diyeceksiniz şimdi, haklısınız ama 1 kuruş da satıyorsa, hiç harcama yapmadığın bir ürün üzerinden hak talep etmek, yediğin şeyi haram kılıyor. Sonra çoluğundan, çocuğundan falan çıkıyor, farketmiyorsun, ey yapımcı…

Peki, biz sanatçılar neden kendi emeklerimizi başkasına devrediyoruz? Çömezliğimize, marka takıntımıza, gözümüzün boyanmasına falan geliyor. Ya da benim yaptığım gibi, yeterince araştırmadan, firma kurmayı gözde büyütüp, ”dağıtımı bir yere vereyim bari” diyor olabilirsiniz. Oysa dağıtımı verirken imzaladığınız muvafakatnamelerle, eser işletme hakkını karşı tarafa vermiş oluyorsunuz. Yani kendi yapımcısı olduğunuz albümünüzün içinde sadece şarkı söyleyen ya da eser sahibi kişi olarak kalıyorsunuz. Oysa o albüm sizin, siz yaptınız onu, parası sizden çıktı. Lakin kendi Youtube kanalınıza, kendi paranızla çektiğiniz klibi yüklediğinizde bile, ikaz geliyor artık, ‘’bu içerik falanca kanala aittir’’ diye. Hadi bakalım, nereden yakalım şimdi?

MÜJDE MÜJDE SİZE

Önce uyanalım, artık dijital çağdayız. Tüm dijital haklarımızı, bize hiçbir yatırım yapmayan, sözde yapımcılara yedirmeyelim. ‘’Ne yapalım, kendi firmamızı nasıl kuracağız?’’ diyenleriniz oluyor, hemen cevaplıyorum, artık firma kurmanıza gerek yok. Adı üstünde dijital devrim yaşamaktayız. Aslında adından bile belli, Youtube! ‘’Senin kanalın’’ deyip, ikinci, üçüncü şahısları ortadan kaldırmaya yönelik kurulmuş bir platform. Sadece makyaj videolarıyla milyonlara ulaşabilen gençler, kendi kanallarını nasıl kullanacaklarına uyanmış bulunmaktalar. Biraz irdelerseniz, uyanış başlayacak. Ya da bakıyorsunuz ama görmüyorsunuz. Biliyorum, ‘’falanca firmanın abonesi bilmem kaç milyon, eğer klibimi onun kanalından yayınlarsam daha çok kişiye ulaşırım, dev ünlü olurum’’ zannediyorsun. Bu sebeple de, gidip, kuzu gibi amcanın firmasına devrediyorsun haklarını. Ona hava hoş, ne tıklanırsan, cebine giriyor. Zamanında uyanmış, kanalını beslemiş adam, bakma sen onun para yok diye ağlamasına, olmasa, kapatır, gider zaten. Sen de uyan, marka takıntın ya da o herşeyi bilen Pr’cının zorlaması yüzünden, binlerce liraya klip çekme de, biraz kendi kanalına yatırım yap mesela. Hem iyi şarkı, klipsiz de dinleyicisini buluyor. Evde tek gitarla çalınan şarkılar, milyonlar tıklanıyor. Yok illa bir firma adıyla albümüm yayınlansın diye bir takıntın varsa, senin için birşeyler yapmalarını iste. Seve seve kanallarına koyacakları klibini onlar çeksin, prodüksiyon maaliyetlerini ödesinler mesela. Hiçbirini yapmıyorlar, sen yine de onlarla çalışacağım diyorsan, şikayet etmeyi bırak güzel kardeşim. Çünkü artık bir tık ile, kendi albümünü, firma bile kurmadan yayınlayabiliyorsun!!!      (İşte yazar burada müjdesini istiyor)

Tüm firmaların anlaşmakta oldukları dijital platformlarla, kendin bireysel olarak anlaşabiliyor ve kendi adınla, single’ını, albümünü, aynı dijital platformlardan yayınlayabiliyorsun. Üstelik bunun için şirket kurmana, yapımcı belgesi almana da gerek yok. ”O nasıl oluyor yawww?” deme, oluyor! Araştır, öğren, bulamazsan beni ara, yarın yükleyelim senin albümü İtunes’a, Spotify’a, hem de senin adınla, ne kazanırsan da hesabına yatsın. (Müjdemi dev isterim, gözlerinizden öperim)

İşte, aynı benim bilgisayarın güncellemesi gibi, eski olana tutunmak yerine, yeni olana yatırım yapmayı öğrenmek zorundayız. Sanatçılar olarak, hem üretip, hem de dinleyicimize ulaşmak için, üstüne para harcadığımız bir devirdeysek eğer, aynı deveyi gütmemeyi de, bu diyardan gitmemeyi de kendimiz seçebiliriz. Artık, maddi manevi tüm yatırımı kendimize yapabilmenin kapıları bize açık. Tercih bizde, şikayet etmek ya da yola devam etmek…

Hiç mi sanatçı-yapımcı birliği kalmadı? Var tabii, hemen bir örnek vermek istiyorum. Bir ay kadar evvel, büyük bir mutlulukla, sevgili Tuna Kiremitçi’nin konser davetine katıldım. Yazarlığını zaten takip ediyordum ama geçtiğimiz yıl, çok güzel bir proje albüme imza attı, yine gönlümü fethetti. Şarkıların içtenliğinin yanında, projeyi oldukça akıllıca yönettikleri gözümden kaçmıyordu. Benim de yazılarım kendisinin gözünden kaçmamış, aynı yolun yolculuğundan tanışıverdik. Konserinden, müziğinden ve sektöre bakışından başka bir yazıda daha detaylı bahsedeceğim inşallah, kendisinden bir röportaj sözü de aldım kuliste. Şahane de bir konserdi, sayesinde sonbahara keyifle girdim. Asıl konuya dönecek olursam; Yapım firmasıyla birlikte Tuna Kiremitçi, klibi olmayan şarkıyı, radyoda bile çalmadıkları bu devirde, her şarkısına, stüdyo ortamında, kendisine eşlik eden sanatçı dostlarıyla birlikte, sadece şarkı söyledikleri doğal videolar çekti. Buyurun işte, elini taşın altına koyabilen, işe kafa yorabilmiş bir müzik firması örneğidir Pasaj müzik de… Sanatçısıyla elele verip, bence muazzam bir başarıya imza attılar. Dijital ortamdan dinleyiciye ulaşmayı başardılar, Tuna Kiremitçi ise, bu başarıyı seyircisiyle aralıksız buluştuğu konserleriyle beslemeye devam etmekte. Çünkü amacı müzik yapmak, yapımcısının amacı da belli ki, bu amaca katkı olmakmış. İş birliğiyse, işte böyle şık olmalı. Kendilerini yürekten kutluyorum, zevkle takip ediyor ve alkışlıyorum. Haa radyolar da alternatif, malternatif demediler çaldılar. Hakkını verdiler mi? Seyircisi veriyor, bence aslolan bu.

Şimdi beni topa tutacak olan YAPAMAYANCILAR olacaktır, zerre umrumda değil, ben üretenim. En büyük silahım içimde kaynayan yeteneğim, o kazana kimse elini değdiremez. Siz de korkmayın sanatçı dostlarım, şimdi olmadı diye, acele hamlelerle geleceğinizle oynamayın. Sözleşmeler, muvafakatnameler, çok bilir sektöreller, hepsi gelir, geçer. Sanatınız iki dudağınızın arasından çıkanda, bir kaç güzel notada, bir heykelin kıvrımında, bir fırçanın uçunda sonsuz olur. Yeter ki, gereksiz telaşlara kapılıp, kendi yeteneklerinizi küçümsemeyin. Her ne üretiyorsanız, amacınız, iyisini, kalıcısını üretmek olsun. İyi fikirler paradan daha değerliler, size tüm kapıları açacak olan anahtarlar, kalbinizle zihniniz arasındaki bağlantıda. Siz oraya odaklanın, klip döndürmek için Kral Pop’a para aramayın. Bir bedel ödeyecekseniz, bu eski, kokuşmuş sistemi yıkmak ve yenisini inşaa edebilmek için olsun. Yeter ki, saplanıp kaldığımız tuzaklardan kafamızı kaldırıp, güncellenmelere doyamayalım.

Geçmiş, bize sadece şarkı yazdırsın. Eser işletmeler, torunlarımıza kalsın, şarkılarımız sonsuza uzansın… (Fazla Amin’iniz varsa alırım)

Kral da biziz, Kraliçe de!

                                                 Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU
[email protected]
[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)