Saklambaç

‪Vicdanımın sesini bir kaç gecenin arkasına saklayıp, gelesim var. Mecburiyetten sobe mi? Ters yöne koşsak? En uzak ağaca yum madem, sonra ilk beni bul… ‬
Ya da vur beni, vicdanımın yanına göm.

Gözü karalıkla, hırsından gözü dönmüşlük aynı şey değil. Orada başlıyor vicdan. Kendini bir kere bozmakla, bin kere bozmak arasında pek fark yok zira. Hep yazıyorum ya yıllardır, seçimlerimiz geleceğimizi şekillendiriyor diye. Neyi neden seçtiğimizi de sormalıyız kendimize. Biz hâlâ birini neden sevdiğimizi bile tam olarak tanımlayamıyoruz. Beklentilerimizi karşıladığı için seviyoruz sandığımız kişileri, beklentilerimiz değiştiğinde terk etmemiz bundan.

Aşk bitti diye tanımladığımız şey bile, bir yanılsama olabiliyor, hâl böyleyken. Onu neden sevdiğinizi biliyor musunuz? Sorun kendinize. Cevaplarınızda kendinizi değil de beklentilerinizi yakalarsanız, sizi bekleyen değişimlere de hazır olmanız lazım. Gönül gönüle değerse, değişime karşılıklı ayak uydurmak mümkün. Korkusuz, kaygısız, içine sine sine yaşayabiliyorsan aşkı, neden sevdiğini tanımlamana da gerek kalmıyor zaten. Olmaz dedikleri ne varsa, olduruverirsin. Birini sevmenin ne kadar büyük bir sanat olduğuna uyanabilirsek, tadını çıkartmayı başarabilirsek, saçma beklentiler ve yarattığımız zaman algımızla “illâ şimdi olsun” diye direttiğimiz isteklerimizden arınırsak, bize aslında iyi gelenin öz bilincimizi yükseltmek ve korkusuzca sevebilmenin şifası olduğuna ayılırsak, sonrasının pek de önemi kalmayacak. İllâ evlilik diye tutturmayacak, ahenkli bir ilişkinin tadına varabileceğiz.

Peki şunu da sorsana kendine ey okur; İçinden geçen şeytanlıkları yapmaman, senin iyi bir insan olduğun anlamına gelir mi? Eyleme dökmediğin zaman, faydan karşı tarafa, ya kendi içindeki kötülükle yaşamak sana nasıl zarar veriyor, hiç düşündün mü? Bugün biraz halsiz misin? Oradan başlayabilirsin düşünmeye…
Kötüden arınmadan iyi olunmaz. Bence suya sabuna dokunma vakti. Sabun vicdan, su ise affetmek olsun.

Hiç Yoktan Kötüdür
İçinizi iyileştirin. Öyle bir iyileştirin ki, etrafınıza da yayılsın. Kendinizi bunca kötülüğün içinde yalnız değil, koca bir zincirin parlayan parçası olarak hayal etmeye devam edin. İyilik de, kötülük de bulaşıcıdır. Siz neyi bulaştıracağınıza odaklanın. Bu hafta yine bir makalede okudum; Körle yatan şaşı kalkar misali, kimle vakit geçiriyorsan beynin onunkine benzemeye başlıyormuş. Yıllardır ısrarla söylerim, kimle yediğin, içtiğin, gezdiğin, güldüğün, ağladığın ve en önemlisi seviştiğin çok mühim mevzu diye. Açığa çıkan enerjiden hepimiz payımızı alıyoruz, sağolsun bilim adamları hizmetime çalışmışlar. Ya da ben neye odaklanırsam, cevaplar önüme düşüyor. Siz de ısrarla, bilgiye, sevgiye, güzelliğe odaklanın. Aksi hâlde yaşam kocaman bir saklambaç. Hangi ağacın arkasına sakladıysanız vicdanınızı, bulun onu. Bu hayatı kimlerle, nerede ve nasıl geçireceğinize de özen gösterin artık.

Ufaktan geçiyor kış. Göz kırpıyor güneş, biliyorum bu hüzün fazla. Baharı bekliyor kalp, ağzımda atıyor bir de garip. Korkmak mı? Reddetmeye çalıştıkça üstüme çöküyor, kaçamıyorum. Açtım ben de kollarımı, öylece bakıyor şeytan. Kaçmayınca zevki yok ona da tabii. Ben yine buradan güveniyorum hayata, kabul ettiğim yerde bitiyor kaygılar, biliyorum, o bahar bizim! Kim bizi kötüye yorduysa, o da bırakacak,eli mahkum. Çünkü ben bu zincirin huzur bulaştıran parçasıyım. Hiç yoktan iyi değil aşk. Ya baharız, ya yaz!
Ve ben şifayım, ya sen?

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)