Pollyanna Vurdu Gol Oldu

Adalet… İnsanlığın yıllardır ihtiyacı olan ve sağlamaya çalıştığı olgu. Yasalar ve mahkemelerden ziyade, kurduğumuz her türlü ilişkide, yaşadığımız her türlü olayda adil olmak ve haksızlıklara karşı adalet istiyor olmak, en doğal hak ve zorunluluğumuz. Çoğu zaman olamıyor ve adalet yerini bulamıyor gibimize geliyor. Oysa, o da doğru zamanını bekliyor. ”Peki nedir adaletin doğru zamanı?” diyorsanız, kendinize adil davranmayı başardığınız andan itibaren, sistem işlemeye başlıyor, emin olun. ”Ben bunu hak edecek ne yaptım?’’ diyerek, kendinize ördüğünüz suçlu ve mağdur psikolojisi, enerji itibariyle, yine aynı senaryoları, hatta daha beterlerini size, yol-su ve elektrik olarak getiriveriyor. Bir haksızlığa uğradığınızda, illa ki daha önce yaptığınız bir yanlışın bedelini ödüyor değilsiniz. Karma denen şey ”şimdi sen mutlu ettin, mutlu olacağın bir şey yaşayacaksın” ya da ”madem bu haltı yedin, al sana evrenin ıslak odunu” şeklinde işlemiyor. Gayet sakin, mutlu mesut yaşarken, hayatınıza giriveren tüm olumsuzluklar, düşünce sisteminizde bir yerlerde, kendinize reva gördüğünüz olayların çekimiyle alakalı. Siz reva görmeye devam ettikçe de, ömrünüzü yemeye hazır şekilde, son sürat devam edecek güce sahipler…

İnsan, negatif olaylardan çok daha çabuk etkilenir, üzüntü ve haksızlık, insan bedeni ve psikolojisinde çok güçlü bir etkiye sahip. Olanı dallandırıp budaklandırıp ”vah bana bunu nasıl yapar’’ ı konuştuğunuz ve düşündüğünüz sürece, girdap sizi daha da derinlere çekmeye devam edecektir. Ne bunu neden yaşadığınızı anlayacaksınız, ne de içinden çıkacak haliniz ve psikolojiniz kalacak.. Bir bakmışsınız aynı filmi defalaca yaşıyorsunuz. Yani karmamızda da, kendi yaydığımız enerjinin payı oldukça büyük. ‘’Benim hiç suçum yoktu, bunu gerçekten niye yaşadım o zaman’’ diyorsanız; Hayat bu, neyi yapmamanız, kimlerle görüşmemeniz, kendinize neyi layık görüp, görmemeniz gerektiği konusunda, hala bir takım eksiklikleriniz var belli ki… Görmeyi başaramadığınız sürece de, çamaşır suyu dökseniz temizlenmeyecek o mikroplar hayatınızdan!

OLAYLA OLAY OLMA!
İki gün evvel, Twitter’dan bir takipçim , ”inanılmaz bir hayata bağlılığın ve gücün var” yazmış. İnternet ortamından nasıl öngürdü bilemiyorum, belki de yazdıklarımdan aldığıyla ya da basında çıkan Zeyna haberlerimle mi alakalı, bilemiyorum ama bunu benimle paylaşmak istedi demek ki, eyvallah… İlginç olan, bunu yakın çevremden de sık sık duyuyorken, Twitter’dan bile zembille inmesi. Hayatta size kendinizle ilgili en çok söylenen şeylere dikkat etmeniz gerekiyor. Kendi karmam üzerine düşünürken, yaşadığım şey, bu ’’sen çok güçlüsün’’ lafına maruz kalmak oluyordu. Neredeyse güçlü olduğum söylendiğinde artık, ”ben güçlü değilim, sen eziksin” diyecek kadar sinirlenmeye bile başlamıştım. Çünkü ben de herkes gibi inişler-çıkışlar, mutsuzluklar, ayrılıklar, aşklar yaşayan bir ‘’insan” olarak, herhangi bir problem yaşadığımda ‘’anladık güçlüyüm de, bunu hakettiğim anlamına mı geliyor bu olanlar?” diye kızıyordum. Tabii ki gelmiyor, sorun bendeydi. ”Güçlü olmak tamam da, bunun bana söylenmesi beni niye rahatsız etsin ki?’’ dedim bir gün. Evet güçlüyüm, herşeyi olduğu gibi kabul edip, küllerimden yeniden doğacak kadar güçlüyüm hatta ama artık yanıp kül olmama gerek yok. Bir baktım ki, sen taşıyabildikçe de kendine reva görebiliyorsun bazı haksızlıkları.. ‘’Nasılsa bunu da taşırım, en kötü ne olur ki, bunu da atlatırım” da, bir nevi mağdur psikolojisi aslında. Farkında olmadan, daha kötüsünü bile çağırabiliyorsun ve bu birisine yaptığın kötülükten ya da haksızlıktan falan kaynaklanmıyor. Bir anda manyak mıknatısı haline gelmen, yine senin eserin oluyor.

Ben ısrarla, hep girdiğiniz girdaplardan ve hertürlü zorluktan çıkabileceğinize dair, umut olmaya devam edeceğim. İçimizi tüketen, enerjimizi kemiren olumsuz insanlara inat, hayatımı bu işgüzarlığa adamaya başkoyarım seve seve. Hepimizde, herşeyi kaldırabilecek güç var ama yaşadıklarımızın çoğunu, kendimizin yarattığının farkındalığına erişmektir asıl insana yakışan. Ve asıl güç de hayatımızın kontrolünü elimize almaktan geçiyor. Durmadan haksızlığa mı uğruyorsunuz? En problemsiz ve hatta tatil gününüzde, sabah nasıl uyandığınıza, kafanızdaki seslere, içinizdeki hisse tekrar bir bakın derim. Hiçbir olay davetsiz misafir gibi başımıza gelmiyor, bedavadan dağıttığınız davetiyeleriniz vardır belki de ‘’kurduğunuz” yeren… O noktaya varıp, kendi kurgunuzun, kendi elinizde olduğunu anlamaya başdığınızda, etraf bahar oluyor, emin olun. Lütfen kendi üzerinizde yılmadan çalışmaya ve düşünmeye, evrilmek için geçtiğiniz acılardan ders almaya ve aynı filmi defalarca yaşamamaya özen gösterin.

Siz kendi derslerinizi alıp, aklınız ve kalbiniz rahat bir şekilde hakettiğiniz frekansta yayın yapmaya başladığınızda, en büyük hakim olan hayat, yerinize adaleti sağlıyor. ”Acaba ben mi çok yargısız infaz yapmıştım?” dediğiniz, aklınızda soru işareti kalan herhangi bir olay ya da mesele her neyse, alakasız bir ortamda müzik dinlerken bile gelip sizi bulabiliyor. İsmini ya da olayı sözverdiğim için anlatamayacağım, zaten anlatmama da değmez ama uzundur bana ulaşmaya çalışan bir takipçim, geçen akşam eğlenmeye gittiğim mekanda tesadüfen beni görüp, yanıma gelip, beni de kendisini de, ortak tanıdığımız bir psikopat hakkında aydınlatıverdi. Uğraşsam öğrenemeyeceğim, adaleti sağlamak için kendimi parçalasam beceremeyeceğim şey, oturduğum yerde önüme serildi. İşte karma bu, kendine dönüp, kendin için doğru olanı yaşamaya başladığın anda, hayat, adaletinin terazisiyle masana meze oluveriyor.

Bu haftalarda çokça işlenmeye başlanan, bana da ”herkes şu sıra aynı problem içinde herhalde’’ diye düşündürten ‘’yalan” mevzusuyla ilgili, geçen haftalarda bir yazı yazmıştım. YALANCININ MUMUNA ÇAKMAK OLMAK adlı yazım, eğlenceli gözükmesine rağmen, gerçek bir hikayeydi, mumu üfledim ve hesabı hayat gördü. Üfleyin o ucuz mumları, rüzgar olmayı seçin, gerisini hayata bırakın. Mesele çözeceğim derken, olayla olay olmayın. Kendiniz olun, yılmadan, usanmadan, ”bunu niye hakettim?’’ yerine, ”hakettiğim şeyi yaşayacağım” deyin, ”gitti koskoca yıllarım’’ yerine, ”önümde yaşanmamış bir dolu güzellik var” deyin. Size ”Pollyanna” diyenler olursa da, gülün, geçin, bırakın, siz de onlar da hakettiğinizi yaşayın!
Bu maçın uzatması yok ama hakemi çok adil, golü atan kazansın… Ben aşkım, ya siz?

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)