Kelebeğin Suçu Yok Macbeth

Üç günlük dünya, aşkın ömrü üç yıl, kelebeğinki üç gün… Al bir de buradan yak o zaman; Üç derin nefes al, değişsin dünyan, sonra Allah’ın hakkı üç, ha gayret dostum, üçün beşin hesabını yapma, üç damla gözyaşı… Ya matematiğin boynu bükükse bu kez, kalbinde uçuşan kelebeklere haksızlık oluyorsa, üç saniye sarılınca dünya duruyorsa, nerede zaman, nerdeyiz biz? Gerçeği ararken, gerçek diye bildiklerimiz koca bir aldatmacaysa, yaşama engelse tutunduğumuz doğrular, üç notaya sığdırabiliyorsam koca bir ömrü ve sonsuz oluyorsa aşk, o zaman biz sadece zamandan kaçan ölüler miyiz? Gelecek kaygısıyla yaşanamayan sevgiler diyarında, farketmediğimiz sözleşmelerimizi yırtıp atma vaktidir artık bence. Kendini defalarca baştan yazdıktan sonra, bir de baktım ki, her yazdığın sen de, seni yansıtmayabiliyormuş. Peki ya, hangisi sensin ?

‘’Kelin ilacı yok” misali, Aşkçı’nın da aşk için savaşmaktan, sadece zırhı gözükebiliyormuş meğer, ben de yeni öğrendim, basamadım bağrıma, ağırlık yaptı… Yazdığını yaşar, yaşadığını yazarken, şarkılara hapseden de sen olabiliyormuşsun aşkı. Bugün, yan masamda kulak misafiri olduğum bir sohbette biri, ‘’sen sadece sensin, yaşadığınsa sadece yaşadıklarındır’’ deyiverdi. Yaşadıklarımızın evrilmemize katkısı oldukça büyük elbette ama asıl sen, bir yerlerde, kalbi elinde kalmış şekilde duruyor aslında. Evrileyim derken, kalbine zırhları geçiriyorsan, anlaşılmayı bekleyen kelebek de üç güne kalmadan göçüp gidebiliyor. Oysa aşk zamansızdır, hesap kitap bilmez, korktuğu yerden harlanır ateşi, ne dün tanır, ne yarın. Üç saniyeyi ömür sayar aşk. Sesi, sözü, kızgınlığı, kırgınlığı siler, atar üç sihirli sözcükle…

HANGİ KOLAY, HANGİ ZOR?
Kalbini güzele açtıkça, aynı yerden sevebilenler de birbirini buluyor bugünlerde. Herkesin sevgisizlikten yakındığı bu yüzyılda ben, bu sınavı hakkıyla vereceğimize inanıyorum. Çünkü, doğru soruları sormaya başlayanlar, gitgide çoğalmakta ve bilmek isteyene de bilinç sıçraması yaşatan bir çağa doğru ilerlemekteyiz. Görebilene, bazen cevap bir yağmurla, bazen gecenin üçünde bir rüyayla, bazen üç güzel insanla geliyor. Hepsi de sev diyor, kendini daha çok sev, hayatı daha çok sev, ne olursa olsun olduğu gibi sev herşeyi… Hepimizin yaptığı hataysa, geçmişi gelecekten ve şu andan daha çok sevmek oluyor, farkında olmadan… Mesele sadece affetmek değil, sevgiyle uğurlamakmış meğer. Her sonbahar yazdığım yenilenme reçetelerime, yenisini ekliyorum, ey okur; Fazla eşyalar, yük olan insanlardan arınırken, fazla anılarınızla da vedalaşmayı unutmayın. Kutulara kaldırdığınız her acı dolu hatıra, o kutunun içindekini bildiğinizden mütevellit, bilinçaltınızda sonsuz balayını yapmaya devam etmekte. Atın gitsin, sizi üzen herşeyi ve sevgiyle kapının önüne bırakın, ihtiyacı olan alsın. Acı hatıraların turşusunu kurdukça, temcit pilavlarınız da bol oluyormuş, benden söylemesi…Geçen haftalarda yazdığım pilav tarifinin sırrını da çözdürdü hayat, çok şükür… (Bknz: ”Tüm Papazlara Benden Temcit Pilavı” başlıklı yazım) Sonra ”üç günlük dünya, değmez ağlamaya” adlı martavalları da mide ilacı olarak verenleriniz bol olur, uyarmadı demeyin. Oysa yeniye yer açtıkça hayatında, ”sev” diyenleriniz yoldaş oluyor, siz hangisini istersiniz?

Yok dedikleriniz, belki var, var bildikleriniz, belki hiç olmadılar..? Herşey, siz istediğiniz sürece var ya da yok. Siz kendi yarattığınız hapishanelerinizdeyken, etrafınızda olup bitene gözünüzü açamıyorsanız, kelebeğin de suçu yok cancağızlarım. Velev ki, kelebek kadar ömrü var aşkın, onu da yaşayamıyorsan, üfleme o yaşın sandığın mumları o zaman, her sene. Tuttuğun elin hakkını, çarpan kalbinin kıymetini, sevmenin ve sevilmenin değerini veremiyorsan, bin kere de doğsan, kelebek senden hep daha bilge olacak, üç güne dünyaları sığdıracak, korkarak değil, yaşayıp ölecek. Rahat bırakın içinizdeki kelebekleri, kaç gün uçacaklarsa uçsunlar. Bir gün hepimiz aynı toprağın yeni filizleri olacağız nasılsa. Korkarak değil de severek yaşamak kolay gelmiyorsa, ‘’hangi kolay, hangi zor? ‘’ diye sorsak mı acaba artık?
Ne demiş Macbeth: ”Olan oldu, çare yok…’’
Olan da senin seçimin, ey okur. Hangisi sensin? Hangi aşk? Hangi ömür? Hangi geçmiş? Hangi gelecek? Seç, beğen ve al…
Ben seçtim, sevdiklerime sarıldığım andaki sonsuzluktayım ve zamansızım…
(Beklemediğim yerden, tüm zamansızlıklarıyla hayatıma akan üç özel kadına, dünüme, bugünüme ve yarınıma sarıldıkları için üç sihirli sözle teşekkür ederim: Sizi çok seviyorum)

Kelebek de benim, sonsuz masal da… Ya siz?

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)