Bugünüm Olur musun?

Aşk… Ele avuca sığmayan, bize kim olduğumuzu, sınırlarımızı ve ne yapabileceğimizi tekrar tekrar hatırlatan güç. En zayıf dönemimizde bile vücuda kan pompalayan, hastayı dirilten, fazla akıllıyı delirten, yastıkları taş eden, zamanı durdurup insanı akıtan, herkese göre tanımı farklı ama kaçışı ve reddetmesi imkansız yegane duygu. Kimine göre zor, kimine göre kavuşamamak, kimine göre hatırası bile yeterli olan ve sevgiyle evrilip sonsuz olabilen bir mevhum. Herkesin ağızı yansa da, yine de peşinde. ”Falanca kişi sana göre değil ama aşıksan susarız” denilecek kadar saygı duyulan bu imparator, bana göre sadece ve sadece kişinin kendiyle alakalı. Şu sıralar farkettim ki, aşk şarkısı yazmak için, artık kişilere de ihtiyaç duymuyorum. Bunun kötü bir şey olduğu ve aşık olmaktan vazgeçtiğimi zannedenler oluyor. Oysa bu, tamamen aşkla beraber karşı tarafa yüklediğimiz yüklerin, ne kadar da yanlış bir vaziyet olduğuna aymakla alakalı bir durum.

Kimse kimseyi kendine zorla aşık etmiyor, istese de edemez. Önce, o dalıp girdiğimiz harikalar diyarının kendi Dünya’mız olduğunu kabul etmemiz lazım. Yoksa bir masaldan uyanır gibi tepe taklak olmak kaçınılmaz sonumuz olur. Aşk, hepimize lazım, hem de her daim. Beklenti dediğimiz şeyde, ne aşktan, ne de içimizden gelen samimi duygulardan eser yoktur. Nihayetinde iki insanın anlaşabilmesi için gereken şeyler bir hayli fazlayken, üstüne bir de aşk eklenmişse, tadından yenmez bir oluşumun içine girmek mümkün. ‘’Ben bir kez aşık oldum, bir daha da tövbe, beni mahvetti’’ diyenler, karşı taraftan beklentilerini alamadıkları için faturayı aşka kesmekteler. Oysa garibanın bir suçu yok, hatta karşı tarafın da bir suçu yok. Ne yaşıyorsak, biz müsaade ettiğimiz ve tercih ettiğimiz için yaşıyoruz. Sırf acı çektik diye, ‘’aman abi bu bana yeter, iyi böyle’’ diye kendini kandırıp, ot gibi yaşayanlar, kendilerini bir yalanın içine hapsedip, sıradan ilişkilerinde mutsuzluğun dibine vurmaktalar.

Kabul ediyorum, Aşk risk almaktır ama hayatta hangi başarı öyküsü risk alınmadan elde edilmiştir ki? Dünya’ya gelişimiz bile bir risktir ve göze alıp insan oluruz. Büyüdükçe bizi herşeyden korkar hale getiren şey nedir, onu bulmamız ve yaşadığımız acı tatlı herşeyi sevmeyi öğrenmemiz lazım. Değmeyecek kişiler ve işler için zamanını tüketmek elbette yanlış ama yaşadığın ana kadar her ne yaşadıysan, mutlaka sana kattığı bir şey vardır, o noktaya uyanmak ruhumuzdaki asil akışta mevcud. Şahsen bir şarkı yazarı olarak, bana çok şey katıyor, hayatımda olmasına izin verdiğim herşey ve herkes… Farkında olduğun sürece, sonrasının hiç bir anlamı yok. Hep söylüyorum, geçmiş de, gelecek de sizsiniz ama varoluşunuz şu anda gizli. Takılmayın, olmadı diye aşktan vazgeçmeyin, size ”mantığını kullan, kafanı çalıştır, evinde oturtacak kadın ya da zengin koca bul” diyen korkaklara aldanmayın. Çünkü yaş almayan tek şey, ruhunuz ve onu doyurmak için kolayınıza giden kadın veya cüzdanı dolu adam yetmez. Karşılıklı iki lafın belini kırarken içtiğiniz kahveden aynı tadı aldığınız, birbirinizin cümlesini tamamladığınız, denize bakarken yanımda olsaydı diye aklınıza gelen, düşündüğünüzde içinizi ısıtan kişidir doğru insan. Bu his ne kadar sürerse, o kadar gerçeğiniz olsun, asıl bunun için yaşamaya değer!

Merve Çaloğlu

SEVDİĞİN YERDEN YAŞA!
Evet, Aşk sonsuz değil, olsaydı kıymeti de olmazdı bu kadar belki… Ama her defa bize anlattığı bir şey, verdiği bir ders, kattığı derinlikler var. Bu saçma pişmanlıklarımız yerine, aldıklarımızı sevmeyi öğrenmeli. Aşkla başlayan bir ilişkinin, iletişimsizlik yüzünden hüsranla bitmesini aşka maletmemek lazım. Bir müzisyen olarak, müzik yapmanın ancak ve ancak aşkla mümkün olduğuna inanıyorum. Profesyonel hayattaki zorlukların üstesinden gelebilmek elbette kolay değil, o yüzden hep söylenen ve doğru bulduğum şeydir ‘’herkes sevdiği işi yapsın’’ klişesi. Aynı şey yaşam için de geçerli bence, hepimiz sevdiğimiz yaşamı yaşamalıyız, başkalarının bize verdiği akıllarla şekillenen bir hayatı değil. Ölmek de gerekmiyor bence aşk için, adam gibi vedalaşabilmek yeterli ve hep güzel hatırlamak tabii ki…

Bir hastalığa yakalandığımızda bile, vücudumuzun bize söylemek istediği bir şey var, ”yat dinlen, yoksa çökeceksin” mesajını verir en basit tabiriyle. Aşk’a yakalandığında da bir durup, hayatı dinlemek gerekiyor. Matematik hesabına girip, korkup kaçmak, belki bize bir şey kaybettirmez ama emin olun, insan olarak olduğumuz yerde saydırır. Artık hiç evlenmez dediğim çok yakın arkadaşlarımdan biri, tüm uzun ilişkilerindekinin aksine bu kez, ani bir kararla ”ben evleniyorum” diye beni aradı. Şaşırmadım, çünkü hayatı dinlediğini biliyordum. Klasik, ‘’ Emin misin? Kendini nasıl hissediyorsun? Çocuk istiyor musun?” başlıklı kızsal sorularıma, ‘’ şu an, onunla herşeyi yaşamak istiyorum, gerisi umrumda değil” diye cevap verdi. Çünkü yaşamı aşkla yaşamaya karar verdi. Çıkış noktalarıysa, hiç bir hesap kitap yapmadan, sadece ve sadece ‘’neden olmasın? ’’ oldu. Bence hepimiz kendimize bunu sormalıyız. İçinde inanç, güven, heyecan, aşk olan her iş, her duygu, her ilişki için doğru soru bu: Neden Olmasın? Bir ilişkinin ya da işin ya da yapacağınız herhangi bir eylemin içinde aşk varsa, olmaması için tek sebep bize ”olmaz o iş” diyen şeytanlara kulaklarımızı tıkamamızdır.

Sonsuz olan ruhumuzken, sonsuz olması gereken aşk değil belki de, sevgili okur… Hepimiz belirli bir ömre sahipken, sonsuzluğu başkalarında değil, kendi ruhumuzda keşfetmeye başlayalım. Ona dokunan herşeyde aşk, zaten ne zaman, ne mekan, ne de ömür tanır. Yani anlayacağınız iş, yine kendimizde bitiyor, aşkın başı da, sonu da, devamlılığı da bize bağlı. Önce kendini keşfetmemiş ve sevmemiş insanın başkasına ne faydası olabilir ki? Kendindeki boşluğu başkasının doldurmasını beklemek ve bunun adına da aşk koymak, olmayınca da aşka küsmek hangi Padişah’ın Cumhuriyeti ise vatandaşı olmayın derim. Korkaklar Cumhuriyeti’ni de asla önermiyorum, dönüp dolaşıp eski sevgililerini arıyorlar ve aradıkları ‘’dün” servis dışı olmuş durumda…

‘’ Doğru olanı yaptım ‘’ diyerek, tahammül ettiğin bir ömür mü yoksa ”ruhuma kattığım çok şey var ‘’ deyip, sabrettiğin bir rüyayı seçmek mi? Ben, imzanın aşkla alakalı olduğuna inanmıyorum, geleceğe atılan bir garanti belgesi gibime geliyor, mühim olan hayattaki eşini bulmaktır. ”Hastalıkta ve sağlıkta, ölüm bizi ayırıncaya dek” diye imza atmak ya da atmamak… Bence asıl mesele, gerçekten öyle hissetmek. Dahası, asıl mesele ‘’bugünüm olur musun? ‘’ diyebilmek.
İmzayı oraya atanlarımız çok olsun 😉
Sor kendine; Neden olmasın?
(Hep böyle aşkla yaşa Zeynep’im, dostum, dünüm, bugünüm, yarınım…)

 

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)