Bu Baharlar Hep Sen

Al sana mükemmel bir gece, yıldızıyla, siyahıyla, sessizliğiyle… Duyuyor musun? Dünya, tam da senin etrafında dönüyor, sen durduğunu mu sanıyorsun hiçbir şey yapmayarak ya da yetişebilecek misin depara kalkarak? Öyle bir dünya yok, etrafına bak, olan oluyor, olay olma sen haybeden. Gece bile sabaha teslim, olacağına bakıyor, ağarıyor ve yine kararıyor, şikayetsiz… Ondan güzel bu yıldızlar, vaktinde parlamayı bilip, karanlığı bile mükemmel kılabileceklerine inandıkları için…
Sen neye inanıyorsun? Hiçbir şeye mi? O zaman, ona da köküne kadar teslim ol, siyahınla, sessizliğinle…
Geceyi tutamasan da, bir yıldız bulup dilek tut bari. Olacağına bak, bir de kendine. Hem kimi kime şikayet ediyorsun ki kendi hiçliğinde? Duyuyorlar mı seni? Mühim de değil bunlar, sen kendi mükemmel karanlığını bul, sessizliğin çığlık, bedeninse yıldız olacak…
Sayın körler ve sağırlar, parti nasıl gidiyor?

”Bu baharlar hep sen” diyor kalp, kalp bu, işi gücü sevmek, hafızası varmış gibi, çaktırmadan atıyor, şarkılar söylüyor durduk yere, yattığı yerde. Onca kesiğine rağmen, onarmayı biliyor kendini, ufacık bir ışıkta toparlanıveriyor, sen zulmetmeye devam etsen de, yerinden kalkmasan da, yaşamaya devam edesin diye çırpınıyor fukara. Aklının ermediğine bile kafa tutuyor, kalp deyip geçtiğin şey… Ruhun motoru adeta kalp, beyinse yakıtı. Bunlar da mı safsata geliyor? Gelir tabii, kim uğraşacak bu devirde kalple, ruhla… Daha mühim mevzularımız var değil mi, günleri heba edercesine yaşamak için. Ne kadar da gelişmiş insanlar olduk, yakıtımız fazla geldikçe, motoru yağlamayı unutuyoruz, kalıyoruz yolda. Sonra hep içimizde bir sıkıntı, ne yapsak kesmiyor…

Geçen gün, bunalımlardan bunalım beğenen bir arkadaşımla konuşuyorum, ”şimdi hayatımda bir heyecan olsa, beni bu evde kimse tutamaz’’ dedi. Aşkın Prozac etkisi tartışmasız da, ne yazık ki, yeşil reçeteyle bile satılmıyor kendileri. Sen motoru bakıma sokacaksın önce, dinleyeceksin çıkarttığı sesleri, neden yolda kaldığını anlayacaksın o zaman. Buna ister bencillik deyin, ister narsistlik olsun adı, şundan eminim ki, sen iyi olmadan, doğru yöne doğru yürümüyor araban. Yol ortasında öylece kalmış ve ısrarla asfalttan kalkmıyorken, durduk yere gelip, çarpmıyor o tırlar da… Hayat seninle inatlaşmıyor, sen bir çekici çağırıp, hasar tespite doğru yola koyulmuyorsun ısrarla. Belki o son kamyon da çarpınca gelecek aklın başına, söylenme o zaman, direndiğin şey için söylenme, ya yat yere bekle son parçalarını da ezsinler, acıdan geç son kez ya da ‘’yetti” de ve kalk artık ayağa. ”Gelince hep üstüste geliyor” dedikleri şeyin Türkçe meali bu, ey güzel okur! Evet, öyle oluyor, çünkü yapışıp kaldığımız yere ısrarla tutunup, aynı kazayı defalarca kafamızda döndürüyoruz, o arada yeni bir darbeye davetiye çıkarttığımızın farkında değiliz. Bir kenara çeksek de orada ağlasak, çözülmeye başlayacak mevzu…

SESSİZLİK NOTALARIN GÖKYÜZÜ…
Hiç bir farkımız yok o yıldızlardan, bulutların arasına sıkışıp kaldık sadece, rüzgar bekliyoruz yetersiz karanlıklarda. Başkasının ışığından medet ummalar diyarında, hayalkırıklıklarımızdan kaçak kat çıkıyoruz güzelim gökyüzümüze. Oysa mavisi de, siyahı da bizim için var. O rüzgarsa, nefesin senin, tutma, üfleyecek seni doğru karanlığına ama alma verme dengeni ayarlarsan. Yanından kayıp giden yıldızlara da kafa yorma, seni yalnızlaştırmazlar, daha da parlarsın ekseninden çıkması gerekenler çıkınca, unutma, tut dileğini, sal hepsini sonsuza. Bulutlar gelip gidecek, sen kendi gökyüzüne sarıl, mavine, siyahına yakış, neler yaşadın, nelerden geçtin, hiç unutma! Kimse sana düşman değil, hayat da kocaman bir sonsuzluk sadece. Işığını söndürmeye çalışanlara, ”yapamazsın”cılara inanma. İnanç da kalbinin yongası, başkalarının saçma korkaklıklarında kendi ümitlerini karartma. Yapamayacaksan da kendin yapamamış ol, başkası yapamazsın dedi diye vazgeçmiş olma. Çuvalla, başarısız ol, karanlıklara gömül, ne farkeder ki? Daha da güzel parlayacaksın, o sonsuz siyahına toz kondurma sen, yeter. Kondurma ki, sen kimseye ”yapamazsın” demeyen biri ol. Kaybolmuş yıldızlara yol göster. Asıl kendi gökyüzüne, kendi karanlığına, keni mavisine sahip çıkmayanlar bencilleşir, etrafa sadece gürültü yayıp dururlar. Sen gürültü yapma, sessizliğinle anlat kayıp yıldızlara, yön nasıl bulunur… Söyle, herkes olacağına baksın. Ve dünya senin etrafında dönsün ki, senin de ona bir faydan olsun, paylaştığın yerden parlamaya devam et. Asıl parti, ışığınla başlayacak. Körler ve sağırlar mı? Onlar 12’den sonra hep balkabağı!

Al sana mükemmel bir dünya, acısıyla, sevinciyle, kahkaha ve gözyaşıyla… Son şikayetler, kapatıyoruz, hazır mısın vaktinde parlamayı bilip, karanlığına aşık olmaya? Bir de böyle bak etrafına, duyuyor musun? Sessizlik de notaların gökyüzü. Acıların mı? Güneşli aşklarının gökyüzü. Geçmişin çok mu karanlıktı? Ne mutlu sana, ey kayıp yıldız, geleceğinin gökyüzü o karanlık, parla parlayabildiğin kadar şimdi, arkana koca karanlığını alıp… Hayalkırıklıkların, düşlerini parlatacak. Hadi kalk da sağa çek artık. O yapıştığın kara asfaltı da bir öp ve teşekkür et, yıldızları önüne serecek olan, o olacak, göreceksin…
Ben mi? Daha anlatacaklarım var benim, notalar kalbimde yığın. Gökyüzümse lal, öyle teslimim şarkılarıma… Bu koca, uzun, yorucu, soğuk, acı kış da, yeni baharın gökyüzü olsun, budasın dallarımızı. Hani aklımıza adı gelince gülümsediğimiz kişi var ya, öyle çiçek açsın heryanımız. Ümitsiz bahar olmaz, vazgeçtiklerimiz, ümitlerimizi parlatsın.
Güzel baharlar dilerim…
Ben rüzgarım, ya siz?

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)